IT Çalışanları Microsoft İle Bulut’a Koşuyor
Uzun zamandır hep Microsoft paltformları ve özellikle sanallaştırma platformunda ki yapıların kurulumları, problem çözümleri gibi teknik konularda makaleler yazıyorum. Ancak bu sefer bir farklılık yapıp Microsoft Bulut teknolojisinde biz IT personelinin yerinin neler olabileceği, şu anda çalışmakta olduğumuz hatta bir parçası olduğumuz yapının nasıl değişimler geçirebileceğini, bu değişimlere bizlerin nasıl ayak uydurabileceğini ve bu alanda çalışmayı düşüneceklerin ne gibi aşamalardan geçmesi gerektiğini kendi düşüncelerim çerçevesinde sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Özellikle Windows Server 2008 R2 ve Sp1 ile gelen yenilikler sayesinde Hyper-V rakipleri ile arasında ki farkı büyük ölçüde kapatarak yarışa ve pazara ortak olduğunu gösterirken yakın bir zamanda aramıza katılacak olan Windows Server 8 ile birlikte gelen yenilikler ile de pazar liderliğini gözüne kestirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aşağıda ki grafikte ilk sürümünden itibaren günümüze kadar geçen zamanda Hyper-V platformunun kullanım oranında ki artışı inceleyebilirsiniz.
Son zamanlarda ki gelişmeleri incelediğimizde günümüz klasik IT yapısı yeni bir döneme çok daha hızlı bir şekilde geçiş yapacak gibi gözüküyor. Klasik IT yapısından kastımı burada biraz daha açmak faydalı olacaktır. Sistem ortamlarının satın alınması, kurulumu, üzerlerinde çalışacak işletim sistemi ve uygulamaların lisans bedelleri ve bu sistemlerin yönetimi için gerekli olan yazılımların satın alınması özellikle kobiler için maliyetli olmaktadır. Bunun neticesinde KOBİ ler yaptıkları bu yatırımın yönetilmesi için işe aldıkları personelden hemen her alanda bilgi sahibi olmasını ve gerekli sertifikasyonlara sahip olmasını beklemektedir. Ancak burada yapılacak “hepsi bir arada” personel tercihi başta tasarruf gibi gözüksede ilerleyen zamanlarda personelin rahatsızlanması ya da aşırı yük ve buna bağlı stres sebebiyle işten ayrılması gibi sonuçları yani iş, zaman ve para kaybını da beraberinde getirmektedir. Eğer kobi dediğimiz kurum bir yazılım firması ise bu durumda maliyetlere birde yazılım geliştirme platformlarının lisanslama maliyetleri de dahil olmaktadır. Aşağıda IDC Private Cloud belgesinden aldığım dünya çapında sunuculara harcanan elektrik, soğutma, yönetim ve sunucu alım maliyetleri ile ilgili tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tabloyu incelediğimizde sunucu alımları ya da suncuların çalışması ve soğutulması için harcanan para da önemli bir değişiklik olmamasına rağmen sarı ile belirtilen fiziksel sunucuların yönetiminde ki yüksek harcama payının 2008 yılından itibaren sanal sunuculara geçmeye başladığı ve 2013 yılında da bu yıla oranla daha da artacağı ve buna bağlı olarak fiziksel sunucular için bu harcama payının düşeceği görülebilir. Bu da dünya çapında trendin bulut bilişim tarafına kaydığının göstergesidir.
Görüldüğü üzere bulut yapısı tam olarak burada devreye giriyor. Kobilerin kendileri için maliyetli olduğunu bildikleri ürünlerin lisanslarını satın almak yerine bulut ortamının avantajını kullanarak kiralama yoluna gitmeyi tercih etmeye başlamaları maliyetlerin düşürülmesi anlamında makul bir karar olarak kabul edilebilir. Böylece, örneğin Ofis 2010 paketi almak yerine Office 365 kiralayacaklar, Exchange server 2010 lisansı satın alıp, kurulumunu ve idamesini sağlamak için maliyet altına girmektense bulut ortamında ki mail fırsatlarını kullanacaklar. Durumu yazılımcılar açısından düşünür isek Visual Studio yada SQL Server gibi yazılım geliştirme ortamlarını lisanslamak yerine public bulut ortamında ki Azure platformunun nimetlerinden faydalanabilecekler. Bu işlemleri de çeşitli planlar çerçevesinde yapabilecekler. Örneğin az önce değindiğimiz Office 365 programında 10 kullanıcılı, 25 kullanıcılı yada daha yüksek paketler için kiralama işlemleri yapabilecekler. Dikkat ettiyseniz anlattığım tüm bu yapılar kobi lerin public cloud kullanması senaryosuna dayanan gelişmeler. Bu gelişmeler açısından kobiler daha az maliyet ile kendi IT yapılarını kurabilecek ve uzaktan yönetebilecekler. Böylece sunucularının performansı, bakımı ya da verilerinin yedeklenmesi gibi konularda ekstra zaman ve güç harcamak zorunda kalmayacaklar.
Devlet kurumları, bankalar ya da özel kuruluşlar public cloud ortamını kullanmayı seçebilecekleri gibi maliyetler göz ardı edilerek yada makul bir seviyede tutularak (bazı servisler public cloud ortamına taşınarak) bulut yapısını güvenlik, gizlilik gibi sebepler nedeniyle kendi veri merkezlerinde kurma yolunu seçebilirler. Böylece karşımıza private cloud senaryosu çıkıyor. Bu durumda kurumlar private cloud ortamlarının kurulumu ve yönetimi için yetkin personeli kadrosunda bulundurmak durumunda olacak.
Peki kurumlar bulut ortamına geçtikçe biz IT cilerin durumu ne olacak? İşte burada rekabet çok daha çetin olacak. Kobilerin kendi ortamları yerine bulut ortamını tercih etmeye başlamaları nedeniyle pekçok IT çalışanı çok daha iyi iş imkanlarını elde edebilmek için sıkı rekabet ortamları ile ya da var olan pozisyonlarını koruyamama tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Peki rekabet ortamlarında ön sıralara yükselerek daha iyi iş imkanlarına kavuşmak için neler yapılabilir? Aslında genel olarak bakıldığında yapılması gerekenler eskiden beri yapılanlardan çok da farklı olmayacak. Burada değişecek en önemli nokta kişilerin kendilerini geliştirmeye ne kadar açık olduklarıdır. Eğer yoğun iş ortamınızdan fırsat bulup klavyenizden ya da dökümanlardan kafanızı bir nebze olsun kaldırabilme fırsatınız oluyor ise son yıllarda yaşadığımız büyük değişimin farkındasınızdır. Eskiden ortamlar sadece bir iki sunucudan oluşur ve bunlarda bir problem yaşanmadığı sürece rahat bir çalışma günü geçirilirdi. Ancak sistemler artık her zamankinden çok daha iç içe geçmiş durumda. Bir yapının sağlıklı çalışması diğer yapıya oldukça bağlı ki tersinden bakacak olursak bir yapıda ki problem diğer yapılarında sağlıksız çalışmasına neden olmakta. Dolayısıyla bu yapıların yönetimlerinin yanısıra izlenmeleri de büyük önem kazandı. Microsoft platformları için bu uygulamaların isimlerini biliyoruz ve pekçoğumuz bu uygulamaların biri ya da birkaçı ile oldukça haşırneşiriz. Bu ürünler genel olarak System Center ürün ailesinin üyeleridir. Aşağıda ki listede bu üyeleri bulabilirsiniz,
· System Center Configuration Manager
· System Center Operations Manager
· System Center Virtual Machine Manager
· System Center Data Protection Manager
· System Center Orchestrator
· System Center Service Manager
· System Center App Controller
Listeye bakıldığında ürünlerin sayısının çokluğu dikkatinizi çekmiştir. Artık bulut ortamınızı yönetmeyi düşünüyorsanız bu uygulamalardan en az birkaçını kullanabilecek yetkinlikte olmak büyük önem kazandı. Uygulamaları kullanabilmenin yanısıra artık bu uygulamaları birbiri ile konuşabilir hale getirip otomatizasyon ortamının da kurulması bir o kadar önemli. Böylece örneğin Hyper-V ortamınızda ki fiziksel sunuculardan birisinin güç kaynağında oluşan bir arıza System Center Operations Manager tarafından fark edilecek ve otomatik olarak System Center Virtual Machine Manager uygulaması tetiklenerek güç kaynağı arızalanan Hyper-V sunucusu üzerinde ki sanal makineler diğer Hyper-V sunucuları üzerine otomatik olarak dağıtılması sağlanabilir. Bu işlem ile eş zamanlı olarak System Center Operations Manager tarafından System Center Service Manager uygulamasında bu arıza ile ilgili kaydın otomatik olarak açılması ve ilgili gruba yönlendirilmesi sağlanabilir.
Microsoft uzun zamandır piyasada ve farklı zamanlarda çıkmış olan System Center ürünlerinin 2012 sürümlerini aynı zamanda hazır hale getirebilmek için yoğun bir şekilde çalışıyor. Bu aşamada bizi yeni bir kavram olan Microsoft Server and Cloud Platform yapısı bekliyor. Bu yapı Microsoft System Center ürün ailesi ile Hyper-V yapısının birleştirilmesinden oluşturuluyor. Aslında mevcut ürün ailelerinin yeni sürümleri incelediğinde bulut yapısı düşünülerek tasarlandığı görülecektir. Böylece ortamımızda private cloud yapımız bulunuyor ise bunu çok daha rahat ve merkezi olarak izleyip yönetebileceğiz. Benzer şekilde public cloud hizmeti veren kurumlarda kendi yapılarını aynı ürün ailesini kullarak gerçekleştirecekler. Microsoft System Center ürün ailesinin bileşenlerini kullanılacağı yapılar olarak aşağıda ki üç ana bölüme ayırabiliriz.
· Application Management
· Service Delivery & Automation
· Infrastructure Management
Yukarıda ki üç ana bölümden Application Management ile Infrastrucutre Management alanları şu anda da kullandığımız yapılar. Bu iki yapının arasına hizmetlerin devamlılığı ve otomasyonun sağlanması amacıyla Service Delivery & Automation bölümü ekleniyor. Peki System Center ürün ailesinin üyelerinin bu yapıda ki yerleşimleri ne şekilde dersek aşağıda ki çizimi incelememiz yapıyı anlayabilmemize yardımcı olacaktır.
Bulut bilişim sertifikasyonlarından bahsetmeden önce bulut yapısının temelini oluşturan sanallaştırma platformunun sertifikasyonundan bahsetmek faydalı olacaktır. MCITP Virtualization sertifikasyonuna sahip olabilmek için aşağıda ki sınavların verilmesi yeterli olmaktadır.
Sanallaştırma sertifikasyonunun tamamlanmasının ardından Public Cloud ya da Private Cloud sertifikasyonlarına geçilebilir. Public Cloud ortamının bulunduğu veri merkezlerinde çalışabilmek için bulut bilişim sertifikasyonlarından en az birisine sahip olmak kişiye büyük avantaj sağlayacaktır. Public Cloud tarafında ki sertifikasyonlar aşağıda ki gibidir.
Yukarıda ki Public Cloud sertifikasyonlarının detayına girmeden Private Cloud yapısı ile devam edelim. Private Cloud yapısını en basit şekilde bulut ortamının kurum bünyesinde yapılandırılması olarak tanımlayabiliriz. Private Cloud ortamının kuruluması için iki farklı yöntem izlenebilir. Bunlardan ilki bir vendor ile ortak çalışarak ya da Microsoft tarafından yayınlanan belgeler kullanılarak yapının kurum IT yapısı tarafından oluşturulmasıdır. Bulut ortamını kurum bünyesinde oluşturduğumuzda ortamın yönetilmesi için kullanılacak olan uygulamalar da bir değişiklik olmamakta. Ancak burada devreye personelin yetkinliği girmekte. Private Cloud ortamını oluşturan kurum bu ortamı yönetecek ekibinde yetkinliğinden emin olmak durumunda. Artık MCITP sertifikasyonuna sahip olmayan kişilerin iş görüşmelerinde diğer adayların önüne geçebilmesi oldukça zor olmakta. Peki bu sertifikasyona sahip olan kişilerin aklında MCITP sertifikasyonunun Private Cloud ortamını yönetebilme yetkinliği için yeterli olmakta mı şeklinde bir soru gelebilir. Bu noktada biz IT çalışanlarının karşısına Microsoft Private Cloud Sertifikasyonu çıkmakta. Sertifikasyon oldukça taze ve bu sertifikasyona sahip olabilmek için üç adet sınavdan geçmek yeterli olmakta. Ancak sertifikasyonun yeni olması nedeniyle iki sınavın kodları belli olmasına rağmen içerikleri henüz belli değil. Private Cloud sertifikasyonu ile ilgili aşağıda ki yapı çalışmalarımıza yön vermek için yeterli olacaktır.
Yukarıda ki sertifikasyon yol haritasına göre Microsoft Private Cloud sertifikasına sahip olabilmek için başlangıç olarak MCITP:Server Administrator sertifikasına sahip olmak gerekmektedir. 70-640, 70-642 ve 70-643 kodlu sınavlardan başarılı olmak MCITP:Server Administrator sertifikasyonu için yeterli olmakta. Bu sertifikasyonun ardından ise System Center ürün ailesinin Private Cloud ortamının kurulum ve yönetiminde etkili olarak kullanımı üzerine yetkinliğin sınandığı iki sınavdan başarılı olmak Microsoft Private Cloud sertifikasyonuna sahip olmak için yeterli olmaktadır. Burada bahsettiğim private cloud sertifikasyonu public cloud hizmeti veren veri merkezlerinde çalışmak içinde gerekli ve geçerli bir sertifikasyon olacaktır.
Bu makaleyi yazmak için araştırma yaparken ve makaleyi yazarken büyük keyif aldım. Hedefim geleceğe dönük IT dünyasında biz çalışanların durumunun ne olabileceği ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktı. Umuyorum sizlerde okurken keyif almışsınızdır.
Faydalı olması dileğimle…